Psikoterapi Felsefem

Eski- yeni veya kendi içinde sürekli gelişmeye devam eden pek çok psikoterapi okulu bulunmaktaysa da henüz her şeye iyi gelen tek bir psikoterapi kuramı ortaya çıkmadığı için, biz psikoterapistlerin de pek çok kuram ve yöntem ile beslenerek kendimizi geliştirme sorumluluğunu taşıdığımız inancındayım. Henüz lisans eğitimim sırasında bir hocam, belirli bir eğitim ve klinik deneyim sonrasında dünyadaki psikoterapist sayısı kadar psikoterapi okulunun olduğundan söz etmişti. Onun ne demek istediğini çok sonraları anladım. Dolayısıyla burada hangi kuramları takip ettiğimden değil, benim klinik felsefemden ve psikoterapiden ne anladığımdan kısaca söz etmek isterim. 


Öncelikle ve her şeyden önce psikoterapi, psikoterapistin psikoterapiye baş vuran kişiye yaptığı ve uyguladığı bir yöntem ya da bozuklukları düzelten bir akıl hocalığı işi değil; ister bireysel terapi ister grup terapisi olsun odadaki tüm kişilerin birlikte çalıştığı özgün bir süreçtir.  Elbette, kuramsal bilgi birikimimin,  hocalarımdan öğrendiklerimin ve klinik deneyimimin  önemini yadsıyamam. Öte yandan, insanın karmaşık, sürekli değişen ve benzersiz doğasını kitaplarda aramaya çalışmanın terapistin gözünün önündekini göremeyecek kadar körleşmesine sebebiyet verebileceği kanaatindeyim. Dolayısıyla, genel geçer bilgileri ya da tanısal sınıflamaları kapının dışında bırakarak, bireyin kendi anlam dünyasına ve öznel deneyimine odaklanmayı niyet ediniyor, her seansın o an orada kurulan biricik terapötik ilişkide derinlemesine bir keşif olanağı sunmasına gayret ediyorum.  


Hiçbir psikoterapinin geçmişte olan olayları değiştirme gücü bulunmamaktadır. Geçmişin üzerine çalıştığımızda ise bunun nedeni ne bu olayları değiştirmek gibi beyhude bir çaba içine girmek, ne de iş işten çoktan geçmiş de bugün artık yapabilecek hiçbir şey yokmuş gibi bir algıyı ve kurban konumuna yerleşmeyi desteklemek. Aksine psikoterapi, kişinin kendi hayatının sorumluluğunu alarak seçimlerini sorgulamaya başladığı bir alan oluşturmalıdır. Geçmişi çalışmak da bugünün üzerine hükmeden hayaletleri fark etmek ve dünyayı izlediğimiz pencerenin üstünü örten pusu temizlemek anlamına gelmektedir. Böylece psikoterapiyi, nakış gibi ince ve nazikçe işlenen, kişilerin artık miadı dolmuş kalıplarından sıyrılabildikleri, eski benlik yapılarını yıkmaya cesaretlerinin geliştiği ve yeniyi inşa edebildikleri yaratıcı bir süreç olarak tanımlayabilirim. Psikoterapinin ne kadar süreceği, nasıl gerçekleşeceği, hangi yöntemlerin entegre edilerek ilerleyeceği bireye özgü dinamiklere göre ve birlikte çıktığımız yolculuk esnasında şekillenmektedir. 

Benim psikoterapide nasıl çalıştığımı ise, yöntemlerine göre 3 ana başlık altında tarif edebilirim: 

  • Sözel Terapiler:  Belki filmlerden ya da önceki deneyimlerinden daha çok aşina olunan sözel terapiler, karşılıklı konuşma içinde gerçekleşir. 
  • Dışavurumcu ve Sensorimotor Sanat Psikoterapileri: Sanatsal- söz dışındaki dışavurumun ve ruhsal yaratıcı sürecin ön plana çıktığı;  sinir sistemine odaklı çalışmalar ile sözel çalışmaların bir araya geldiği; derinlemesine bir şekilde işleyen terapileridir.  
  • Beden odaklı Terapiler: Terapinin odak noktasında bedensel çalışmaların ve duyusal farkındalık bulunmaktadır. 

Bu yöntemler birbirine entegre edilebilir ya da birine daha fazla ağırlık verilebilir; bireysel terapiler ya da grup terapileri ve kamp- inzivalarda farklı şekillerde cereyan edebilir.


Bireysel psikoterapiler: 

Bireysel psikoterapileri, basitçe odada iki kişinin yani psikoterapistin ve psikoterapiye baş vuran kişinin olduğu terapötik ilişki olarak tanımlayabiliriz. Bu ilişkiye, gerektiği durumlarda, destek olabilmek için eşler ya da aileler katılsa da, merkezde yine bireyin kendi meselesi bulunmaktadır. Bireysel görüşmeler, sözel terapi, sensorimotor sanat psikoterapisi, beden odaklı terapi ile ya da tüm bunların dengeli bir şekilde entegre edildiği bir yaklaşımla gerçekleşebilir. 


Grup Terapileri ve Kamp- İnzivalar: 

Grup terapileri, kişinin hem kendi kendine hem de başkalarıyla birlikte çalışma imkanı bulduğu, grubun kendine özgü yapısı içinde geliştiği oldukça zengin bir paylaşım ortamı sunar. Kapalı gruplarda, başta kimlerle nasıl başlandıysa grup öyle devam edilir ve her oturum önceki oturumun devamı niteliğindedir. Nadiren de olsa gerçekleştirdiğim açık gruplar, genelde belli bir konu üzerine odaklanır ve daha kısa sürelidir. Özetle grup terapileri, tek günlük ve tüm gün sürebilmekte ya da belirli aralıklarla düzenli olarak gerçekleşebilmektedir. 


Kamp -İnzivalar ise daha yoğunlaştırılmış bir terapötik deneyim olanağı sunar. Şehirden uzak bir mekanda konaklayarak, günlük hayatın ezberlerinden bir nebze de olsa sıyrılabilmek, sadece orada olana daha çok odaklanabilmek amaçlanır ve en az beş gün sürer. Zaman zaman, başka meslektaşlarımla ya da tamamlayıcı alanlarda (yoga ya da sanat gibi) rehberlik edebilecek uzmanlarla iş birliği içinde kamp- inzivalar da düzenlemekteyiz.


Grup terapilerinde ve Kamp-İnzivalarda sensorimotor sanat psikoterapileri ve beden odaklı çalışmalar ön plana çıkmakla birlikte, sözel paylaşımlar orada keşfedilenlerin yorumlanması ve içselleştirmesi için önemli bir rol oynamaktadır. 


Açılan gruplardan ya da Kamp- İnzivaların duyurularını buradan ya da haberdar ol kısmına bilgilerinizi bırakarak ve sosyal medya hesaplarından takip edebilirsiniz.  


İçindekiler